6 Temmuz 2011 Çarşamba

KAHVE

Merhabalarr :)
Bir kaç gündür bloğumla ilgilenemedim.Hayat monoton bir şekilde devam ediyor.Üstüne bu sıcaklarda eklenince -senemi doldurmadığım için izin hakkımı kullanamayan biri olarak- evden-işe işten-eve,sıcaktan,kalabalıktan bunalmış bir hatun olmaktan başka bir şey yapamıyorum şu sıralar :( B-fit'e üyeliğimde bitti.Araya ramazan falan girecek diye yeniletmedim.Belki yıl içinde başka bir zaman tekrar üye olurum.B-fitle ilgili görüşlerimi başka bir postta paylaşırım.Evet dediğim gibi sıcaktan olduğuna eminim sürekli uyku hali yakamı bırakmıyor şu sıralar.Bayadır içmemeye özen gösterdiğim kahveyi yine hayatıma almış bulunmaktayım.Dönem dönem olur canım uykulu mu dolaşcaz :P Bugün başlıktanda anlayacağınız gibi kahvenin tarihiyle ilgili bir post yapmak istedim.


Kimilerinin olmazsa olmazı,sabahlarının neşesi,çoğu zaman kısa bir buluşmada olsa eşlik eden ve '40 yıllık hatrı ' olduğuna inanılan kahvenin hikayesi şöyle ;

Kahvenin anavatanı ve doğal olarak yetiştiği yer Etiyopya’dır. Ancak kahve bitkisi orada bildiğimiz şekli ile değil de taneleri un haline getirilerek ekmek yapılmak sureti ile kullanılıyordu. Bitkilerinin kaynatılıp suyunun içilmesi ise o zamanlar için orada yaşayanların tıbbi amaçla kullandığı bir yöntemdi. Kahvenin asıl hikayesi ise 14.yüzyılda Güney Habeşistan’ın Kaffa Yöresi’nde başlamıştır. 
14. Yüzyılda, yepyeni bir kahve içme yöntemi keşfedildi ve kahvenin ateşte kavrulan çekirdekleri, ezildikten sonra kaynatılarak içime sunuldu. Kahveyi ilk olarak işleyip içmeye başlayan ise Yemen’deki sufi tarikatıdır. Kahvenin ünü zamanla buradan Arap Yarımadası’na yayılmıştır. 1470′li yıllarda Aden’de , 1510′da Kahire’de, 1511′de Mekke’de kahve bitkisinin içildiği görülmeye başlandı. Kahvenin arapça karşılığı ise “qahwah”dır.
Osmanlı’da ise Yavuz Sultan Selim Döneminde, 1517′de, Yemen Valisi Özdemir Paşa, Yemen’de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul’a getirmiştir.
Kahve, kısa zamanda itibarlı bir içecek olarak saray mutfağında yerini almış ve büyük ilgi ile karşılanmıştır. Hatta Saray görevleri arasına “kahvecibaşı” adında bir rütbe bile eklenmiştir. Padişahın ya da bağlı olduğu devlet büyüğünün kahvesini pişirmekle görevli olan kahvecibaşı, sadık ve sır tutmasını bilenler arasından seçilirdi. Osmanlı tarihinde zaman içinde kahvecibaşılıktan sadrazamlığa yükselenlere bile rastlanmıştır.
Saraydan konaklara, ardından evlere giren kahve, İstanbul halkının kısa sürede tutkunu olduğu bir lezzet haline geldi. Satın alınan çiğ kahve çekirdekleri tavalarda kavrulup, dibeklerde dövüldükten sonra cezvelerde pişiriliyordu.
1544 yılında, İstanbul’da Tahtakale’de, iki Suriyeli Arap ilk kahvehaneyi açmışlardır.
İstanbul’a gelen Venedikli tacirler, çok sevdikleri bu içeceği Venedik’e taşımışlardır. Böylece Avrupalılar kahveyle ilk kez 1615′te tanışmış oldu. Önceleri limonata satıcıları tarafından sokaklarda satılan kahve, 1645′te açılan İtalya’nın ilk kahvehanesinde yerini aldı. Kısa zamanda sayıları hızla çoğalan bu kahvehaneler de; diğer pek çok ülkede olduğu gibi özellikle sanatçıların, öğrencilerin ve her kesimden halkın bir araya gelerek sohbet ettikleri en gözde yerler oldu. Kahve, Paris’e 1643, Londra’ya 1651′de ulaştı.
Kahve, bugünkü anlamını 14. yüzyıl civarında kazanmaya başlayarak Türkçe’de kelime olarak “Kahve”ye dönüşmüş ve buradan da Avrupa’da “Cafe, Caffe, Koffie, Coffee, Kaffee” şeklini almıştır.
Avrupalılar dünyanın çeşitli yerlerinde kahve yetiştirme alanları kurdular. Endonezya-Cava’da, 1712 yılında kahve tarımı başladı. Hollanda, Cava’da ve Doğu Hint Adaları’nda; Fransa ise Antiller’de kahve yetiştirdi.
Osmanlı ise ilk kez 1727 yılında, Brezilya’dan kahve ithal etmeye başlamıştır.
Türkiye’deki en yaşlı kahve 1871 yılında kurulmuş olan ”Kurukahveci Mehmet Efendi“dir…
Anadolu’da kahve ekimi ile ilgili çalışmalar yapılmış; fakat başarılı olunamamıştır. Kahve üretimi 2.Dünya Savaşı sırasında Tekel kapsamına alınmıştır. 1980’li yıllarda Nestle firması Türkiye’de Nescafe’yi piyasaya sürmüş ve halk hazır kahve konsepti ile tanışmıştır. 2004′ten beri ülkemizde sadece Mersin ve Anamur’da 16 hektarlık bir alanda kahve tarımı yapılmaktadır.
Bugün ise kahve, dünyada petrolden sonra en büyük ticaret alanını oluşturan üründür.

-alıntıdır.-

Kadıköy'de Mehmet Efendinin önünden geçerken o kokuyu içime çekerim :) Uykulu günlerimde en iyi arkadaşım olur kendileri :) Azı karar,çoğu zarar görseldeki gibi aşk dolu fallara içelim :) Ay fal dedimde bu aralar nasıl fal baktırmak istiyorum belli değil :P Var mıı bileen ?
Hepinize mutlu,huzurlu günler arkadaşlar.Öpüldünüz :*)
ezginin günlüğü*

3 yorum:

  1. Canım, bugün arkadaş aradı, Taksim'e fal baktırmaya gidiyorlarmış akşama üstüne de senin postu gördüm :) Valla ben bakamıyorum ama içmesini çok iyi bilirim :)

    YanıtlaSil
  2. Kuru Kahveci Mehmet Efendiiii..Kalp kalp kalp =) Bende kahve kokuuna bayılıyorum!
    Ben biraz bakabiliyorum sanırım. Ancak doğruluk payı ne kadardır bilgim yok. Sadece gördüklerimi yorumlayabilirim ;)

    YanıtlaSil
  3. kahve hiç içmezdim bende ama bikere başlamış bulundum, şuana kadar içtiğimde iki elin parmağını geçmez gerçi, alışınca kötü oluyo, alışmamak lazım :)

    YanıtlaSil

Yorumlarınız Ezginin Günlüğü için çok değerli , iyiki varsınız ;)